Pages

About my Blog

Welcome to blogger. This is your first content for welcome says for your blog. Edit or delete it, then start blogging! Go To Edit Html after that expand widget templates and find this content with search for easy find this content and if you done found content you can edit or deleted it as you want and thank's using our work / themes i very happy about this.

22 Kasım 2011 Salı

Eğitim hakkı, tüm çocukların en temel hakkıdır. Tıpkı normal şartlarda eğitim gören çocuklar gibi, sokakta yaşayan; eğitim alınmalarına imkan verilmeyen ve ilgilenilmeyen çocukların da eğitim hakkı vardır. Bu çocuklar da, eğitim gören akranları gibi eğitim almak, arkadaşlarıyla oyunlar oynamak, yani çocukluklarını doya doya yaşamak isterler. Lütfen el ele verelim ve bu pırıl pırıl çocuklarımızın eğitim görmelerine imkan sağlayalım. Unutmamalıyız ki çocuklar gelecektir ve bizi kurtaran onlar olacaktır... Ayrıca Sokak çocuklarının ve sokakta çalışan çocukların içinde bulundukları durumu görmezden gelemeyiz. Sokak çocuklarının güvenli ortamlara kavuşturulması ve topluma faydalı bireyler haline getirilmeleri çok önemlidir. Bunun yanında bugüne kadar istismara uğrayan ve uyuşturucu madde kullanan çocukların tedâvi ve ihtiyaçları sağlanmalıdır. Çocukları sokağa iten bütün etkenler ortadan kaldırılarak, çocukların eğitim almasını ve aileye dönmesini sağlayıp, istismarını engelleyecek çalışmalar yapılmalıdır.

8 Kasım 2011 Salı

PINAR VE ARKADAŞLARI...

Muş'un Güzeltepe Köyü'ne bağlı Düzgün Mezrası'ndaki onlarca öğrenci, her gün 8 kilometre yürüyerek okula gidip gelmek zorunda kalıyorlar.

Bir öğrencinin önceki yıl okul yolunda trafik kazası geçirerek felç kaldığını anlatan köylüler, ulaşım için bir araç tahsisini istedi.

Güzeltepe Köyü'ne 4 kilometre mesafede bulunan 20 hane ve 150 nüfuslu Düzgün Mezrası'nda eğitim sıkıntısı yaşanıyor.

Güzeltepe Köyü İlköğretim Okulu'na giden 25 öğrencinin soğuk ve yırtıcı hayvanların korkusu sebebiyle kış mevsiminde çoğu zaman okuldan geri kaldığı bildirildi. Mezrada araçlarının bulunmadığını ifade eden köylüler, öğrencilerin sabah erken saatlerde okula gitmek zorunda kaldıklarını ve karanlık çöktükten sonra evlerine dönebildiklerini, çoğu zaman eğitimden geri kaldıklarını anlattı.

Çocuklarının kış mevsiminde eğitim sıkıntısı yaşadığını söyleyen Diyadin Aktaş isimli vatandaş, kış mevsiminde öğrencileri için bir servis tahsis edilmesi talebinde bulunduklarını söyledi.

Kış mevsiminde öğrencilerinin eğitimden geri kaldığını anlatan Diyadin Aktaş, "Mezramızda okul olmadığı için öğrencilerimiz Güzeltepe Köyü İlköğretim Okulu'na gitmektedirler. Güzeltepe Köyü ile mezramızın arası 4 kilometre mesafededir. Çocuklarımız her gün okula gitmek için bu kadar yolu yaya olarak kat etmek zorunda kalıyor. Ancak kış mevsiminde sıkıntı yaşanıyor. Aşı soğukların olduğu günlerde bazen çocuklarımızı okula gönderemiyoruz. Ayrıca öğlenci olan çocuklarımızın karanlık çöktükten sonra eve dönmesi tehlike oluşturuyor. Soğuk ve yırtıcı hayvanların tehdidi de bulunmaktadır. Öğrencilerimiz için servis tutmaya karar verdik ama maddi imkanlarımız el vermediği için serviste tutamadık. Her aile servis ücreti ödeyemiyor. Biz yetkililerden bize bir servis tahsis edilmesini istiyoruz" dedi.

Okula giden 6. sınıf öğrencisi Mustafa Aktaş isimli öğrenci de, yaşadıkları sıkıntıları dile getirerek, "Kış mevsiminde yaya olarak okula gitmek büyük sıkıntı. Sabah ders erken başladığı için bir çok zaman ilk iki derse giremiyoruz. Devamsızlık sebebiyle sınıfta kalacağız" diye konuştu.

Düzgün Mezrası'nda okul olmadığı için Güzeltepe Köyü'ne yürüyerek okula giden Pınar Aktaş'a, 2005 yılında 2. sınıfa giderken okul çıkışında Muş-Kulp karayolu üzerinde bir araç çarptı. Kazanın ardından Turgut Özal Tıp Fakültesi'ne kaldırılan Minik Pınar, üç ay süre ile yoğun bakımda kaldı. Yapılan tüm tedavilere rağmen felç olmaktan kurtulamayan Pınar Aktaş, eğitimini tamamlamak isterken adeta hayatı karardı. Geçirdiği felç sebebiyle konuşamayan ve yürüyemeyen Pınar Aktaş, iki yıldan beri yatağa mahkum olarak yaşıyor.

Kızının geçirdiği trafik kazası geçirmesi sebebiyle çok zor günler geçirdiklerini belirten baba Selim Aktaş, "Kızım iki yıl önce okuldan dönerken bir aracın çarpması sonucu ağır yaralandı. Kaza sebebiyle kızım felç oldu. Çok kötü günler geçirdik. Şu anda da kızım yatağa ve tekerlekli sandalyeye mahkum. Ayrıca çocuğum konuşamıyor" dedi.

kenthaber.com

1 Kasım 2011 Salı

ÇOCUKLARDA PARMAK EMME


Parmak emme, normal çocuklarda herhangi bir pisko-patolojik etken olmaksızın 3-4 yaşlarına kadar görülen bir olgudur.Bebeklerin çoğu başparmaklarını ya da diğer parmaklarını emerler. Zararsız bir davranış olan parmak emmeye hemen bebeklerin tümünde rastlanmasının en önde gelen nedeni,yeni doğan bebeklerin parmak emmeyi daha anne rahminde, (uterus) öğrenmiş bulunmaları ve doğuştan sahip oldukları en güçlü reflekslerden birinin emme refleksi olmasıdır.Nitekim ender olarak yeni doğan bazı bebeklerin parmak ya da bileklerinde görülen kabarcıklar bunun bir sonucu olmaktır.
Annelerin büyük bir çoğunluğu parmak emmenin açlıktan kaynaklandığını düşünürler.Oysa bu emme %50'den %87'lere varan yüksek bir oranda beslenmeye bağlı olmayan yaygın bir davranış niteliğinde görülür.1 yaş çocuklarının hemen yarısı parmaklarını emerler.9 ayda itibaren uykuyla parmak emme arasında yakın bir ilişkinin olduğu, uykusu gelen bebeğin parmağını ağzına götürdüğü görülür. Çocuğu parmak emmeden vazgeçirmek üzere yapılan çabalar, 3 yaşına kadar çocuk tarafından dirençle karşılanır. Bazı bebekler yeni dişlerinin çıkması ,bazıları da zorlukla karşılaştıklarında utanma ve sıkılma belirtisi olarak parmaklarını emerler. Genellikle 18. ay dolaylarında sıklaşan parmak emmenin 4 yaşına doğru kaybolması beklenir. Araştırmalar en geç 5-6 yaşlarında sona erdiği takdirde parmak emmenin zararının olmadığını,ancak süregelmesi halinde dişlerde deformasyona neden olabileceğini kanıtlamıştır. Alt ıslatmada olduğu gibi, sürekli parmak emme alışkanlığı da psikolojik sorun ve gerginliklerin bir sonucu olarak gelişebilir.
Ebeveynler parmağını emen çocukların çene kemikleri ve dişleri üzerinde ki etkilerini düşünerek endişeye kapılabilir. Parmak emmenin alt ve üst dişleri geri ittiği doğrudur. Parmak emmenin dişleri ne kadar etkilediği parmak emme süresine ve en önemlisi parmağın ağızda ki duruşuna bağlıdır. Süt dişlerinde oluşan bu değişiklik 6 yaşından sonra çıkan asıl dişleri etkilemediği işaret etmektedir.

hekimim.com

ÇOCUKLARDA OKUL FOBİSİ


Okul fobisi, kuvvetli bir endişe nedeniyle çocuğun okula gitmeyi reddetmesi yada bu konuda isteksiz görünmesidir. Okul fobisi olan çocuklar, okula olan isteksizliklerini tipik bir biçimde bedensel yakınmalarıyla dile getirmeye çalışan, bu nedenle kendilerini evde tutma yolunda anne-babalarını ikna etmeye çalışan çocuklardır.
Okul fobisi olan çocukların mide bulantısı, karın yada baş ağrısı şeklinde bedensel şikayetleri genellikle sabahları uyanır uyanmaz görünmekte ve okula gitmemelerine karar verilir verilmez de kendiliğinden kaybolmaktadır. Eğer çocuklara okula öğleden sonra gitmeleri önerilirse, aynı tür şikayetlerinin bir saat içinde tekrarlandığı görülür. Kendilerine o gün için okula gönderilmeyecekleri konusunda söz verilirse, ertesi gün belirtilerin yeniden ortaya çıktığı dikkati çeker. Eğer anne-baba bir hafta sureyle çocuğun okulu unutmasına karar verirse, çocuğun bir sonraki pazartesine kadar sağlığının yerinde olduğu görülür. Hafta sonu genellikle okul fobisi olan çocuklar için aktif olabildikleri ve okul baskısı olmaksızın diledikleri gibi eğlendikleri için en sevilen dönemdir.

Psikosomatik kökenli şikayetleri ortadan kaldırmak üzere öğretmen değiştirme. çocuğun daha az başarılı bir sınıfa alma yada bir başka okula gönderme gibi alınabilecek önlemler sadece geçici bir süre için sonuç verir. Bu gibi durumlarda çocuklar başlangıçta mutlu ve yeni okul ortamına coşku içinde görünürler, ancak birkaç gün yada bir hafta sonra yeniden evde kalmak üzere yeni ortamla ilgili bazı yakınmalarda bulunurlar.
Okul fobisi ile okul kaçağı olmayı bir biriyle karıştırmak gerekir. Okul fobisi olan çocuk, değişik zamanlarda okula anne-babasının bilgisiyle gitmez ve evde kalır. Çocuğun okula gitmemesinin temelinde başarısızlık korkusu ve sınıf içinde aktif olamama endişesi bulunur Okuldan kaçan çocuklarsa okulu sevmezler, aynı zamanda tembeldirler ve akademik bir amaçları yoktur. Bu çocuklar, okuldan kaçtıkları zamanı anne ve babalarının bilgisi olmaksızın ev dışında istedikleri gibi geçirirler. Buna karşılık okul fobisi olan çocuklar evden uzaklaşmazlar; evde mutlu ve neşelidirler. Bu çocukların okul başarıları orta düzeydedir; ödevlerinin aksamasıyla yakından ilgilidirler
Akut iç Kronik Okul Fobisi Okul fobisi tepkileri görünmeye başladıkları sırada şiddetli bu’ takım belirtiler dikkati çeker. Akut okul fobisi olan bu çocuklarda evde kaldıkları surece mutludurlar, arkadaş ilişkilerinde ve sosyal faaliyetlerde etkilidirler. Hatta bu çocuklar evde kaldıkları süre içinde ev ödevlerini yaparlar.
Akut okul fobisi ilkokuldan liseye kadar her yaşta, hatta kolej öğrencilerinde bile görülebilir. Bununla birlikte gerek ergenlik döneminde, gerekse ergenlik öncesi dönemde rastlanan okul fobisi belirtileri, yeni okula başlayan çocuktaki gibi kuvvetli ve zorlu değildir Çoğunlukla çocuklar büyüdükçe şiddetli biçimde okul fobisi görülmez, ancak bunun yerini “kronik fobi” alır.
Kronik okul fobisi zamanla oluşur. Bu fobinin oluşmasında gencin çocukluk yıllarındaki akut okul fobisini de içine alan çeşitli davranış problemlerinin rolü büyüktür Kronik okul fobisi. akut okul fobisini tam tersine, bir takım uyum zorluklarını içerir Kronik okul fobisi olan çocuklar sadece okuldan değil, ayni zamanda önceden zevk aldıkları faaliyetlerden de uzaklaşmaya başlarlar. Bu çocuklar ne ders çalışırlar nede belirli bir ilgi alanında faaliyet gösterirler. Ev çevresinde sıkıntılı bir biçimde zamanlarını geçirmeye çalışırlar. Bunun yanı sıra, bu tür çocuklar okula olan korkularını tüm çevreye genelleştirirler. Sonuç olarak bu çocuklar gerek insan ilişkilerinde, gerekse yabancı oldukları ortamlardaki huzursuzlukları giderek artar.


OKUL FOBİSİNİN NEDENLERİ
Diğer fobilerde olduğu gibi, okula girdikten sonra oluşan korkularda da kalıtsal ve yapısal etkenlerden çok, psikolojik yaşantıların daha önemli yer tuttuğu görülür. Okul fobisi olan çocuk görünüşte nedensiz olarak okula gitmekten korkmaktadır. Ancak bu korkuyu oluşturan bazı temel etkenler vardır. Bunların başında yaygın bir baskının egemen olduğu aile ortamı sayılabilir. Okul fobisi olan çocukların yaşamalarının daha önceki yıllarında anneleri tarafından aşırı özen içinde büyütüldükleri görülür
Bu tür annelerin sürekli olarak çocuklarını memnun ederek onların sevgilerini kazanma çabası içinde oldukları, tüm ihtiyaçlarını karşıladıkları ve onları sürekli olarak kırıklığa uğramaktan korudukları dikkati çeker. Bu anneler özellikle çocukların bedensel rahatsızlıklarıyla yakından ilgilidirler. Çocuklar, gözlerinin önünde olmadığında kendilerini çok yalnız hissederler. Psikolojik ve fizyolojik olarak çocuklarıyla yakın olma ihtiyacını duyarlar. Bu anneler, çocuklarını anaokullarına göndermekten kaçındıkları gibi,arkadaşlarının evine bile oyun oynamak üzere göndermekten kaçınırlar. İşte yaşamın ilk yıllarında bu tür bir anne-çocuk ilişkisi Çocuğun okula başladığı- sırada önemli bir engel oluşturur Anneler tüm bu koruyucu ve baskılı ortamından bir an olsun uzak kalmamış bu çocukların yabancı bir çevrede tanımadıkları insanlarla birlikte günlerini geçirmeleri onları son derece huzursuz eder.


Okul fobisi olan çocukların babaları da aşırı bağımlılık ve koruma konusunda eşleriyle iş birliği içindedir Bu tür babalar ev içinde bir takım kurallar koyma yada disiplin uygulama yerine, sürekli bir barış ve sakinlik ortamının olmasını tercih ederler. Böylelikle okul fobisi olan çocuklarda şu üç temel karakteristik kişilik özelliği gelişir:

1. Bu çocuklar anne-babaları tarafından aşırı korunma sonucu” bağımlı” anne-babaya
adeta yapışık bir birey olarak gelişirler.
2. Tüm ihtiyaçlarının karşılanması, çocuğun “çok isteyen ve hileye baş vuran” bir birey
olmasına yol açar. Bu tür çocuklar istedikleri her şeye istediği zaman kavuşurlar.
3. Anne ve babalarının disiplin konusundaki yetersizlik ve başarısızlıkları nedeniyle
gerektiğinde çocuğun isteklerine set çekilmemesi çocukta “egemenlik” duygusunun gelişmesine neden olur. Bu durumda çocuk, sadece kendisini ilgilendiren konulara değil, tüm ev işlerine karışır.

Bu tür aileyi nedenler sadece okul fobisini oluşturan tek etken gurubu değildir. Ayrılık endişesi, değişiklik ve sıkıntı da okul fobisinin nedenleri arasında sayılabilir. Anne ve babanın hastalığı, evde yangın çıkması yada hırsızlık vb. nedeler Çocuğun evden uzaklaşmasını engelleyen etkenlerdir. Böyle durumlarda çocuk, kendini evde bulunmakla sorumlu tutar.
Değişiklik, bazı çocuklarda okul fobisinin oluşumu için tek neden olabilir. Yeni eve, yeni koşullara, yeni okula yada sınıfa geçme bu fobiye neden olabilir.
Yatılı Okul: Yatılı okul, özellikle ergenliğin başlarına rastlayan 11-12 yaşlarında çocuğun anne-babasına en çok gereksinim duyduğu bir dönemde onlardan ayrı kalmasına neden olmaktadır. Bunun sonucu olarak da çocukta bir takım uyum ve davranış bozukluklarına rastlanabilmektedir.
İlköğretim okulunun 2 nci kademe, 6. sınıfta okuyan bir öğrenci, yatılı okuldayken pek çok kez okuldan kaçmayı denemiş, iki kez evine yürüyerek gitmiş ve başarı düzeyi çok düşükken, gündüzlü okula geçtikten iki hafta sonra okul birincisi olduğu gözlenmiştir.



KAYNAK: Diyarbakır Rehberlik Araştırma Merkezi



Okul fobisi, çocuğun okuldan, sosyal faaliyetlerden ve öğrenme yaşantısından uzaklaşmasına neden olduğundan, akademik ve sosyal gelişmeyi ciddi bir şekilde etkilemektedir. Okul fobisi, özellikle kronik olduğu taktirde, ergenlik döneminde gençliğin diğer nörotik belirtilerinden daha zorlu bir takım psikolojik sorunların oluşumuna yol açar.
Okul fobisinin en çok yaygın olduğu 5-8 yaşlarında bıraktığı olumsuz iz, ikinci yoğun olan yaş grubu 11-14 yaşlarına oranla daha azdır Okuldan uzak kalmanın getireceği sorunlar nedeniyle okul fobisi olan çocukların elden geldiğince bir an önce okula dönmeleri amaçlanır. Uzmanların çoğu, çocuğun okula dönmesinden önce sorunun nedenlerini anlamasına yardımcı olmak ve endişelerini azaltmak amacıyla bir süre için psikoterapi yapılmasını öngörmektedirler. 6-12 ay gibi bir tedavi sürecinden sonra çocukların okula dönmelerinin başarılı sonuçlar verdiği görülmüştür. Kronik okul fobisinde çocuğun okula dönmesinde psikoterapi olumlu sonuçlar verir, böyle bir tedavi yöntemine girişmeden çocuğun okula dönmesi onun okulda giderek daha çok mutsuz olmasına ve gerek sosyal gerekse akademik başarı açısından arkadaşları arasındaki statüsünü kaybetmesine neden olur. Akut okul fobisi olan çocukları okula bağlayabilmek ancak uzman terapistlerin yoğun çabalarıyla olasıdır. Sağlıklı bir gelişim ancak etkili bir davranış terapisi ve aile yönlendirme yöntemiyle gerçekleşebilir.
Bu çocukların sınıfta daha az endişe duymalarını, daha huzurlu olmalarını sağlamak üzere yapılacak özel eğitim egzersizleriyle, okulu çocuğa yeniden tanıtma ve özendirme girişimleriyle, gerekirse önce 1 saat, sonra yarım gün, sonunda tam gün okula gitmelerini sağlamakla, gerektiğinde annelerinin de okula gelmelerini ve çocuk kendini rahat hissedinceye kadar kısa bir süre sınıfta oturmalarını sağlamakla, nihayet anne ve babaları eğiterek, okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı yolundaki onların aşırı koruyucu tavırlarından kurtulmalarını sağlamakla mümkündür.
Tedavi edici programlar, çocuğun okul hakkındaki şüphe ve endişelerini aydınlığa kavuşturma açısından yararlı olmaktadır Bu tür çalışmalar okul fobisi olan çocukların o70’ının birkaç gün ya da birkaç ay içinde okula dönmesini sağlamıştır. Bu konuda yaşında önemli rol oynadığı dikkati çeker. Okul fobisi olan 10 yaş çocuklarının %90’ı çeşitli tedavi çalışmalarından olumlu sonuç alırken, aynı sorunu olan 11 yaş çocuklarında başarı oranı %50’yi geçmemiştir.
OKUL FOBİSİNİN SONUÇLARI VE TEDAVİSİ

DEPREMİN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ


OKULÖNCESİ VE İLKOKULÇAĞI ÇOCUKLARININ ÖZELLİKLERİ
Okul öncesi çağda (3-6 yaş) çocuk çok meraklıdır, yaşam doludur, durmadan sorular sorar, her şeyi öğrenmek ister. Yaramazlıkları sevimli yaramazlıklardır. Yorulmadan, usanmadan oyunlar oynar. Oyunlarında arkadaşları da yer alabilir. Masallara, öykülere ilgi duyar, korkulu öykülerden etkilenir. Öcüler, cinler, hayaletler onun için gerçek korkutucu yaratıklardır. Bu çağ çocuğunun canlı bir hayal gücü vardır. Duyduklarını abartır. Olmamış şeyleri olmuş gibi anlatır. Kendiğinden bir şeyler uydurur. Dinlemez görünürken duyar ve duyduğunu unutmaz. Çok canlı hayal gücü nedeni ile kolay korkar, çabuk etkilenir. Deneylerinin az, düşünce yeteneklerinin kısıtlı oluşu nedeni ile her şeye kolay kanar. Gerçekle, gerçek olmayanı karıştırır.
Bu çağ çocuğu çizikler, sıyrıklar ve küçük yaralanmalardan çok etkilenir. Bir damla kan görse paniğe kapılır ve yardım ister.
Okul çağında ise (6-11 yaşlar) çocuk aile yuvasından çıkıp dış dünyaya açılır. Çocuk iyiyi doğruyu seçme yeteneği kazanmıştır. Bağımlığı azalmıştır. Hayalle gerçeği, somutla soyutu ayırt edebilir. Oyun çocuğu gibi canlı ve hareketlidir. Yeni şeyler öğrenmek ister, övünmeyi sever, pul, resim vs. biriktirme merakları başlar. Birbirlerinin kusurları ile alay etmeyi severler. Okul çağında öğretmen çok önemlidir. Çocuklar öğretmenlerini çok sever, onun kişiliğine duyarlık gösterirler. Öğretmen, ilkokul yıllarında çocuğun ana babasının yerini tutar. Ayrıca arkadaşları da çok önemlidir.
Hem okul öncesi hem okul çağ çocuğunun yaşantısında düzenli olaylar vardır. Ailesi ile birlikte olması, sabahları uyanması, okula veya kreşe hazırlanması veya evde aynı bireylerle kalması, arkadaşları ile oynaması, kendi yatağında uyuması gibi devamlılık içeren faaliyetler vardır. Çocuğun ailesinden ve doğadan bir güven beklentisi vardır. Aileleri süreklidir ve değişmez. Doğal akışta bir kesinti olduğu zaman çocuk korku ve kaygıyı yaşar (2).
AİLELERE TAVSİYELER ;
Aile için en önemli şey birlikte olmaktır. Çocuğun ailesi ile birlikte olması onun korunma duygusuna yardımcı olur, terk edilme korkuları yatışır. Deprem sonrası aileler çocuğu bırakıp kendileri tehlikeli olabilecek yerlere gitmemelidirler. Örneğin, çocuğu kurtarma merkezine bırakıp bir şeyler almaya vs. gitmemeli, gitmek zorunda iseler mutlaka çocuğu da yanlarına almalıdırlar (3).
Gerçekte anne-babalar depremden korkarlar fakat bu duygularını saklamayı bildikleri için çocukları onların korkularını hissetmezler. Ancak anne babanın korkularını çocuklarının bilmesinde bir sakınca yoktur. İşin doğrusu bu duyguları kelimelere dökmektir. Bu paylaşma, çocuğumuzun duygularını ve korkularını konuşması için onu cesaretlendirecektir. İletişim, çocuğun hatta yetişkinin kaygılarını azaltmak için en yararlı yoldur. Bu durumda çocuk gerçek olmayan korkularını da iptal edebilir ve ailesi de bu korkuları keşfederek çocuğuna bu yoldan yardım edebilir.
Bazı çocuklar korkularını oyun oynarken daha iyi ifade edebilirler. Oyun oynarken yarattığı korkular gerçek değilse, bunları çocuğa açıklayıp, onu ikna etmek gereklidir.
Sessiz, içe kapanık çocukların konuşmaya cesaretlendirilmesi gerekir. Böyle vak’alarda ailenin diğer fertlerinin, komşu çocuklarının konuya katılmalarını sağlamak yararlı olabilir. Çocuğun bu konuları konuşabileceği bir ortam mutlaka sağlanmalıdır. Bu tartışmalarda çocuğa “biliyorum korktun” veya “korkunç bir duygudur” gibi cümleler yararlıdır ve kullanılmalıdır. Ayrıca korkmanın normal ve doğal olduğunu da söylemek ikna edicidir.
Çocuğun korkuları ailenin faaliyetlerini, günlük yaşamını tam anlamıyla bozmamalıdır, aksatmamalıdır.
Afet sonrasında evin eski haline gelmesi için yapılacak işlere çocuğun yardımcı olması onun için faydalıdır. Bu yöntemle çocuğun korkusu ortadan kaldırılabilir. Fakat küçük çocuklar için (0-3 yaşta) bu husus geçerli değildir. Onların daha çok fiziksel bakıma, kucaklanmaya ve ilgiye ihtiyaçları vardır. Anne babaya düşen görev ve ihtiyaçlarını gidermektir. Çocuğun ihtiyaçları karşılanmazsa problemler daha uzun sürer.
En sık rastlanan problem yatma zamanıdır. Çocuk odasına kendi başına gitmeyi reddedebilir, yatağına gittiğinde uyumak için güçlük çekebilir, gece sık sık uyanabilir, kabus görebilir.
Aile birkaç gün çocuğun kendi odalarındaki başka bir yatakta yatmasına izin verebilir, onunla yatmadan önce konuşabilir. Ancak çocuğun uzun süre ana-babası ile yatması sakıncalıdır. Birkaç gün sonra çocuk yumuşak bir şekilde odasına gönderilmelidir (4).
Çocuğun korkmaması için de ışığın açık bırakılması yararlı olabilir.
Bir afet sonrasında çocuk yalnızlıktan, okula gitmekten, karanlıktan vb. korkmaya başlayabilir. Hayali olaylar yaratabilir. Ailenin çocuğun okula gitmesini istediğini belirtmesi yararlıdır. Ayrıca hayalle gerçeği anlatmak, aralarındaki farkı açıklamak gereklidir. Okul problemlerinde, öğretmenler de aileye yardımcı olabilir.
Bazen çocukların davranışlarında gerileme söz konusu olabilir. Örneğin yatağını ıslatmak, parmak emmek, anneye yapışmak gibi.. Bu davranışlar sadece çocuğun endişesinin işaretleridir. Onu anlayışla karşılamak, davranışlarına tepki göstermemek yararlıdır. Bu davranışların üzerinde durulmazsa, çocuğa gereken ilgi gösterilirse gerileyen davranışlar kısa sürede ortadan kalkar. Fakat aile tepki gösterirse bu davranışları daha uzun sürer.
Uzman yardımına ne zaman ihtiyaç vardır?
Çoğu anne-baba çocuğuna korkularını yenmesi için yardımcı olabilir. Ancak yardımcı olamıyorsa bu onun bir başarısızlığı değildir. Bazı çocuklar için uzman yardımı gerekebilir. Bu yardım çocuk doktoru, çocuk psikoloğu, ruh sağlığı uzmanı, çocuk psikiyatrisi veya çocuk gelişimi eğitimi uzmanınca sağlanabilir.
Bazı aileler ruh sağlığı uzmanına gitmeyi kabul etmeyebilirler. Böyle durumlarda telefon ile yapılacak görüşmeler bile yardımcı olabilir

biaile.com
egitimportali.com
emlakpencerem.com
galip61.blogcu.com
gazetegercek.com
geziyorumlari.com
guncelyorum-canadil.blogspot.com
haberpan.com
milliyet.com
nebeonline.com